MOĞOLLARIN ÇİNCE TARİHİNDE KIPÇAK KELİMESİ  

MOĞOLLARIN ÇİNCE TARİHİNDE KIPÇAK KELİMESİ

Konuralp ERCİLASUN

Gazi Üniversitesi, Doç. Dr.

 

Kıpçaklar, kaynaklarda tespit edildikleri zamandan itibaren geniş yayılma ve faaliyet sahalarıyla Türk ve dünya tarihinde önemli bir rol oynamıştır. Kaynaklarda 8. yüzyılda Kıpçak adı geçmesinden itibaren Çingiz devrine kadar, bugünkü Kazakistan’ın güney doğusundan bugünkü Ukrayna’nın batısına kadar uzanan geniş sahada bazen dağınık bazen toplu hâlde faaliyet göstermişlerdir. Bu sebeple de, geniş bir coğrafyaya isimlerini verdiler ve Deşt-i Kıpçak ismi Rus yayılmasına kadar yukarıda belirtilen bölgenin adı olarak kullanıldı. Çingiz devri ve devamında ise başta Altın Orda olmak üzere Kazak ve Şiban hanlıkları gibi hanlıklarda halkın büyük bir bölümünü oluşturmakla kalmadılar, aynı zamanda Çingiz soylu hanlık yöneticilerini de Türkleştirdiler veya bir başka deyişle Kıpçaklaştırdılar. Ayrıca âdeta bir insani güç ihracı yoluyla nüfus olarak azınlıkta olmalarına rağmen Batı Asya ve Kuzey Doğu Afrika bölgesinde de çok önemli bir rol oynayarak Mısır Memlüklüleri hâkimiyetini kurdular. Kıpçak adı bugün Kazak, Kırgız, Özbek ve Başkurtların alt boyları arasında görülmektedir (Togan, 1981:29). Terimin varlığı olarak değil de köken olarak bakıldığında ise bugün, doğu Türklerinin önemli bir bölümü Kıpçak menşelidir. 

Bu araştırmada Moğolların Çin’de kurmuş oldukları hanedanın tarihini konu alan Yüen Tarihi (Yüen Şı[1]) adlı kaynakta geçen Kıpçak kelimesi üzerine bazı düşünceler ortaya konulacaktır. Yazıda, öncelikle Yüen Tarihi hakkında bilgi verilecek ve dolaylı da olsa bu kaynaktaki Kıpçaklara temas etmiş araştırmalardan bahsedilecektir. Sonra Kıpçak kelimesi ve bu kelimenin Çincedeki şekli üzerinde durulacak; üçüncü olarak Yüen Tarihi’nde Kıpçak kelimesinin geçtiği yerlerin bir tasnifi yapılarak önemli olanlarının tercümeleri verilecektir. Nihayet, bu kayıtların bize ne gösterdiği hakkında bir sonuca ulaşılmaya çalışılacaktır.

Yüen Tarihi: Çin’deki Moğolların Devlet Tarihi

Bilindiği gibi, Çinliler tarihlerine tek devlet ve bu tek devlette hüküm süren farklı sülâleler nazarıyla bakar. Bu bakış, Çin tarih yazımının da geleneklerini oluşturur. Bu bakış açısına göre M.Ö. 221’den M.S. 1912’ye kadar Çin’de farklı sülâleler kurulmuş ve bunlar devleti kendi hâkimiyetlerinde birleştirmek için çabalamıştır. Her sülâle kendi meşruiyetini kanıtlamak için bir önceki sülâlenin tarihini yazmış ve olayların yeni bir sülalenin kurulmasını gerektirdiğini ispatlamak istemiştir. Bu şekilde yazılan sülale tarihleri için ülkemizde Çin Resmî Hanedan Kayıtları, Çin (Hanedan) Yıllıkları veya benzeri terimler kullanılmaktadır. Çin’de genel olarak bu külliyatın 24 sülalenin tarihini kapsadığı kabul edilir[2]. Makalede temel kaynak olarak kullanılacak Yüen Tarihi işte bunlardan biridir.

Yüen Tarihi, başlangıçta Temuçin’in atalarından başlayarak büyük bir hâkimiyet kuruluşunu, Ögeday, Kiyuk ve Möngge devirlerini anlatır. Kubilay devri ile birlikte Çin’deki Yüen devletinin tarihini anlatmaya geçer ve bu devletin son hükümdarı Togan Temür’ün ölüm tarihi olan 1370’e kadarki olayların dökümünü verir. Yüen Tarihi, klasik Çin hanedan tarihlerinde alışılan şekilde bir tarih yazıcılığı yapmıştır. Buna göre kaynaktaki ilk ana bölümü Hükümdar Biyografileri oluşturur. Bu ana bölüm hükümdarlara hasredilmiş olmasının yanında, aynı zamanda söylediğimiz devir içerisinde meydana gelen olayların kronolojik bir sıralamasını da içermesi bakımından önemlidir. İkinci ana bölüm, Kayıtlar olarak adlandırılabilir. Bu ana bölümde astronomi, takvim, coğrafya, ekonomi ve hukuk gibi çok çeşitli konular işlenmiştir. Üçüncü ana bölüm Tablolar adını taşır. Bu bölümde hanedan ailesi mensuplarının ve önemli devlet memurlarının bulundukları görevler ve bunların tarihleri tablolar hâlinde listelenir. Son ana bölümün başlığına ise dilimizde Biyografi ve Monografiler demek uygun düşecektir. Burada büyük ölçüde sülalenin başlangıcından sonuna kadar önemli görevlerde bulunmuş veya çeşitli yararlıklar göstermiş kişilerin hayat hikâyeleri anlatılır. Sonlara doğru ise Çin’in komşu memleketlerindeki halklar hakkında bilgiler verilir.

Kaynağın yazılış sürecini incelediğimizde ise 1368’de Yüen devletinin yıkılmasıyla yerine kurulan Ming sülalesinin ilk hükümdarı tarafından yazılması emri verilmiş olduğunu görürüz. Bunun üzerine o devir edebiyatçılarından Song Lien, tarihçi Wang Yi’yi de yanına alarak toplam 210 bölüm (4678 sayfa) tutan bu kaynağı 1369-1370 yıllarında yazar (Orsoy, 2002: 570). Dikkat edildiği takdirde kaynağın yazımının aceleye geldiği görülecektir. Çin tarihçiliğinde genel olarak bu kaynağın hızlıca yazılıp bitirildiği söylenir ve bu sebeple içinde birçok yanlış ve eksikliklerin bulunduğu belirtilir. Nitekim, Sema Orsoy’un da değindiği üzere kaynak kitaplaştırılırken çok sayıda bölüm hatalı olmasından dolayı çıkarılmıştır (2002: 570). Mançu devrinde de (1644-1912), saray entellektüelleri arasında Yüen Tarihi, yazımı açısından çok tutulmayan bir kaynaktır (T’ang, 1970:I). Nitekim, bu düşünce Çin’in cumhuriyet devrine de sirayet etmiş ve nihayet Çin Cumhuriyetinin ilk yıllarında Yeni Yüen Tarihi adlı bir başka kaynak eser kaleme alınmıştır. Her ne kadar eleştiriler olsa da, Yüen Tarihi, yazıldığı devrin bilgi birikimi, bakış açısı ve psikolojisini yansıtmaktadır ki bizi de bu makalede daha çok bu konular ilgilendirmektedir. Diğer yandan, yeni yazılanı değerlendirecek olursak Yeni Yüen Tarihi, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde yazılmış olması hasebiyle dönemin ortamından çok uzakta kalmıştır. Ayrıca, artık bu kaynak yazıldığı tarihte birçok modern kaynak da Çin entellektüelleri tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla modern Batı terminolojisinin yeni yazılmış esere sirayet etmesi gibi bir tehlike mevcuttur. Bu sebeple, bu yazıda kaynakları suni olarak çeşitlendirmeden doğrudan doğruya 14. yüzyılda yazılmış olan Yüen Tarihi’ni esas aldım.

Kendi tarihimiz açısından baktığımızda, Yüen Tarihi’nin kapsadığı devrin, Türklerin ana kütlesinin batıya doğru kaydığı ve tarihimizdeki temel olayların daha batıda cereyan ettiği bir döneme denk geldiği görülür. Esasında, 10. yüzyıldan itibaren gerek nüfus hareketleri sebebiyle, gerekse kaynakların çeşitlenmesi sebebiyle Çince kaynakların üzerinde o kadar durulmaz. Bir başka deyişle eskiçağ tarihimiz için âdeta tek yazılı başvuru kaynağı olan Çince kaynaklar, özellikle 9-10. yüzyıllardan itibaren bu özelliğini kaybederek birçok kaynaktan biri hâline dönüşür. İslam medeniyeti ile karşılaştığımız ilk dönemlerden neredeyse Osmanlı’nın kuruluşuna kadar gerek bizim kendi bıraktığımız kaynaklar, gerekse Arapça ve Farsça kaynaklar ön plana geçmiştir. Bunların yanında Rusça, Ermenice ve Gürcücede de bizim hakkımızda yazılmış eserler verilmeye başlanmıştır. Böylece İslamî dönem için Çince kaynaklar biraz daha arka planda kalmış ve onlardan faydalanış sınırlı olmuştur. İşte bu makalede, başka dillerdeki kaynaklar vasıtasıyla artık daha net bildiğimiz bir tarihin Çin’den nasıl göründüğü ve orada nasıl algılandığı üzerinde de durmuş olacağım.

 Yüen Tarihi üzerinde bugüne kadar yapılan araştırmalara gelince bu kaynaktan bazı bölümlerin çeşitli vesilelerle Batı dillerine tercüme edildiği görülür (Gaubil, 1739; Remusat, 1829; Bretschneider, 1888; Ratchnevsky, 1937-85; Cleaves, 1956; Schurmann, 1956; Hsiao, 1978). Bunlardan konumuzla ilgili birkaç kaydı ilk farketmiş olan Bretschneider’in eseri üzerinde durmak faydalı olacaktır. Bretschneider iki ciltlik eserinde 13-16. yüzyıllarda Asya ve Avrupa’nın çeşitli bölgeleriyle ilgili Çince kaynaklardan seçme tercümeler yapmış ve bunları Batılı seyahatnameler ve İslâm kaynakları ile karşılaştırmıştır. Bunlar arasında Kıpçaklarla ilgili tercümeler de bulunmaktadır  (Bretschneider, 1888, II: 68-73).

Ülkemizde ise Bahaeddin Ögel’in Sino-Turcica adlı eserinde Yüen Tarihi’nin Biyografiler bölümünün detaylı olarak incelediğini ve bu bölümden yeri geldikçe parça parça çeviriler yaptığını görürüz (Ögel, 2002). Ögel’in amacı, Moğolların Çin’de kurmuş oldukları devletin bürokrasisinde görev alan Türkler hakkındaki bilgileri bir araya toplayabilmektir. Bu sebeple, kaynağın Biyografiler bölümüne yoğunlaşmakla kalmamış, ayrıca yine Yüen devri hakkında Çin’de yazılmış ve kaynak niteliği taşıyan birçok eski eserle de karşılaştırma yapmıştır. Bu sayede, Yüen devletinde görev yapmış Uygur, Karluk, Kanglı, Kıpçak, As, Öngüt, Kara Hıtay ve Müslümanlardan 130’dan fazla kişiyi tespit etmiş ve bunların kökenlerini araştıran bilgiler vermiştir. Bunlardan 10 kişinin Kıpçak olduğunu görürüz. Konumuzla ilgili diğer bir kayda değer eser T’ang Ch’i’nin eseridir (T’ang, 1970). T’ang Ch’i, yine Çince kaynaklara dayanarak Çingiz devletinde görev yapan yüksek dereceli memurların biyografileri üzerinde durmuştur. Yazar, Ögel’den farklı olarak Türk soyluların yanında Moğol soyluları da incelemiştir. T’ang Ch’i, Kıpçak soylu 12 kişinin biyografisini tercüme etmiş olup bunlardan beşi Ögel’in tespit etmiş olduğu kişilerdir. Ögel, eserinde daha çok kökenle ilgilendiği için biyografilerin genellikle kökenle ilgili kısımlarını tercüme etmiştir. T’ang Ch’i ise Ögel’in tercümelerinden de faydalanmış, ancak biyografileri bir bütün olarak tercüme etme yoluna getmiştir. Makalede yeri geldiğinde her iki araştırıcının verdiği bilgiler de değerlendirilecektir.

 Kıpçak Kelimesi ve Çincenin Yapısı

Kıpçak boyundan tarihte net olarak ilk bahis, 9. yüzyıl Arap kaynaklarındadır (Buharalı, 1995:744; Şeşen, 1998:184). Ancak, bunlardan önce 760 tarihinde dikilmiş olan Şine-Usu yazıtında geçen, harfleri silinmiş bir ifadeyi Klyaştornıy “Tür(k) (Kı)bçak” olarak restore etmiştir (Ercilasun, 2010: 135). Kelime elimizde bütünüyle mevcut olmasa da Klyaştornıy’nin bu restorasyonu birçok araştırıcı tarafından kabul görmüştür. Ahmet B. Ercilasun, Şine-Usu’daki metni Arapça kaynaklarla karşılaştırarak Kıpçakların Doğu Gök-Türklerinde hâkim boy olması ihtimali üzerinde ciddi bir şekilde durmuş ve bu konuda güçlü deliller getirmiştir (Ercilasun, 2010: 355-356). Bu durumda Kıpçak boy adının ilk yazılışına 760 yılında rastlandığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Bilindiği üzere Çince ne bizim, ne de Batı’nın dillerine benzemeyen bir şekilde heceye dayanan bir dildir. Bu sebeple, yabancı dilden Çinceye giren kelimelerin telaffuzu bazen ciddi ölçüde farklılaşır. Çincenin neredeyse tek kaynak olduğu en eski tarihimizi araştırırken bu durum büyük zorluklar yaratır. Neyse ki, İslami dönemden itibaren kaynakların çeşitlenmesiyle bu Çince telaffuzların önemli bir kısmının tespiti daha rahat bir şekilde yapılabilmektedir.

Bugünkü Çincede Kıpçak kelimesi karşılığı olarak “Çin-ça” kullanılmaktadır. İşin ilgi çeken ve biraz da beni bu araştırmaya iten yönü ise Altın Orda Hanlığının Çincede “Çin-ça Han-guo”, yani Kıpçak Hanlığı olarak anılmasıdır. Görünüşe göre Çin tarihçiliği, sınırlı sayıdaki Moğol yöneticiyi dikkate almamış, hanlığın genel halkını, yapısını ve idaresinde yer alan topluluğu daha önemli görmüştür. Araştırmamda bu sebeple 14. yüzyılın ikinci yarısında yazılmış olan Yüen Tarihi’nde “Çin-ça” kelimesinin incelenmesi üzerine odaklandım. Genel olarak söylemek gerekirse kaynakta Kıpçaklardan bu telaffuzla bahsedilmektedir. Ancak, Kıpçak Hanlığı diye bir tabir yoktur.

Yüen Tarihi’nde Kıpçak Kelimesi

Kaynakta geçen Kıpçak kelimesinin temelde, dört tür kullanıma işaret ettiğini söylemek mümkündür. Birinci kullanım Kıpçak boy adı ile ilgilidir. Genellikle baş kısımlarda geçer ve batı seferi sırasında Kıpçaklarla olan savaşları ve onların itaat altına alınışları ile ilgili cümleler bu kavramı anlatır. İkinci tür kullanım Çin’deki özel Kıpçak askerî birliğini ve bu boydan olanlara hasredilmiş memuriyetleri ifade eder. Üçüncü tür bu boydan olan insanları ifade eder. Dördüncüsü ise Kıpçak kelimesinin kişi adı olarak kullanılmasıdır. Bunların yanında 1322-1349 yılları arasında Kıpçaktay isimli bir kişiden de sık olarak bahsedilmiştir. Burada Kıpçak kelimesinin dört farklı kullanımı üzerinde durulduktan sonra Kıpçaktay ile ilgili yorumlar da yapılacaktır.

 Kıpçak Boy Adı

Kıpçak boyunu ifade eden kullanım, genellikle erken tarihlerdeki batı seferi anlatılırken  kullanılmıştır. Kaynakta Kıpçak kelimesi ilk olarak karşımıza Ögeday Biyografisindeki kısa bir kayıtla çıkar. Buna göre Möngge, Kıpçak boyuna sefer yapmış ve onları yenerek liderleri Ba-çı-man’ı (Baçman) esir etmiştir (YT, 1370:35; Bretschneider, 1888, I:310).

Möngge’nin biyografisinde ve Coğrafya Bölümünde Kıpçakların hâkimiyet altına alınması, daha ayrıntılı anlatılır. Burada anlatılanlara göre Çingiz orduları, 1237’de Hazar Denizi kıyısına ulaşır ve Kıpçaklara saldırır. Kıpçak lideri Baçıman, kaçarak bir adaya sığınır. Bu sırada büyük bir rüzgâr çıkmıştır. Möngge Biyografisine göre bu rüzgâr Hazar’ın suyunu sığlaştırmışken, Coğrafya Bölümündeki kayıtta, deniz suyunun tamamen çekildiği ve adaya doğru kuru bir yer açıldığı yazılmıştır. Möngge bu duruma sevinerek “Gök, yolu açarak bana yardım etti” der. Böylece Baçman canlı olarak yakalanır ve diz çökmesi emredilir. Ancak Baçman “ben bir ülkenin lideriyim, nasıl olur da hayatım kurtulsun diye yalvarabilirim, ayrıca deve değilim ki bir insana karşı diz çökeyim” diye karşı koyar. Bunun üzerine hapsedilir. Bu sırada Baçman, kendisini yakalayanlara “benim denize kaçmamın balıktan bir farkı yok, ancak şimdi yakalandım, kader buymuş; bugün su eski yerine gelecek, ordunun erken geri dönmesi daha kolay olur” der. Möngge bunu duyunca hızla geri döner. Ancak su artık yükselmiştir. Bu sebeple arkada kalan askerlerin bir kısmı yüzmek zorunda kalır (YT, 1370:43, 1570; Bretschneider, 1888, I:311-312).

Kıpçaklar üzerine yapılan diğer bir sefere ait kayıtlar, Subutay’ın biyografisinde bulunmaktadır. Kaynak Subutay’ın kökenini Moğol Urenghaylardan diye verir. Subutay, 1219’da Merkitlerle yapılan savaşta Merkit liderinin Kıpçaklara sığınması üzerine onu takip ederek Kıpçaklarla da savaşmış ve onları mağlubiyete uğratmıştır. Bu, belki de Çingiz ordularının Kıpçaklarla ilk çatışmasıydı. Daha sonra 1223’te Subutay’ın kumandasındaki bir ordu Kıpçaklar üzerine sefer yapar. Ordunun ilerleyişi şu şekilde anlatılır:

Subutay, Kıpçak seferi için izin istedi ve izin verildi. Ordularının başında Guan-ding-ci-sı Denizinin (Hazar Denizinin – KE) etrafından  dolaştılar, daireler çize çize Tay-hı Tepesine (Kafkaslar – KE) ulaştılar, kayaları oyup yol açtılar. Oradan çıkmak kolay olmadı (YT, 1370:2976).

Bu sefer sonucunda Kıpçaklar mağlubiyete uğratılır ve bazı beyleri kaçar. Ordu, devamla her ikisi de Mstislav adını taşıyan Kiev ve Galiç knezleriyle, ayrıca As’larla da çarpışarak hepsini yener. Bu arada, Kıpçakların köleleri gelip kaçmış olan beyleri ihbar eder. Subutay onları azat etse de dönüşte Çingiz Han “kendi sahibine sadık olmayan köleler başkasına nasıl sadık olur!” diyerek hepsini idam ettirir (YT, 1370:2976). Görüldüğü üzere burada öncesi ve sonrasıyla birlikte Kalka Savaşı anlatılmaktadır. Uzaktaki bu savaşla ilgili Çin kaynağındaki bilgiler, bu şekilde sınırlıdır. Dolayısıyla savaşın ayrıntılarını anlatan daha geniş bilgiye ancak Rus kaynakları vasıtasıyla ulaşılabilmektedir (Kurat, 1972:92-96).

1223 seferi sonrası Çingiz Han, bir fermanla yeni itaate alınmış Merkit, Nayman ve Kıpçak gibi boyların komutanlarının kumanda etmeleri için ordular kurmuştur (YT, 1370:2976). Subutay’ın biyografisinde geçen bu tek cümlelik kayıt, Çingiz Han’ın savaşarak ele geçirse de Moğol ve Türk boylarını devlet ve asker sistemine nasıl entegre ettiğini göstermesi bakımından önemlidir. Bir savaşla itaat altına alınan boy, süratle galiplerin bir ordusu hâline getirilmektedir. Bozkırda bu entegrasyonu başarıyla uygulayan liderler, büyük hâkimiyetler kurabilmişlerdir.

Kıpçaklar hakkında ilginç kayıtlardan biri, Tutkak (Tuk Toka)’ın[3] biyografisidir. Tutkak’ın soyuyla ilgili ilk satırlar şu şekildedir:

Tutkak’ın ilk soyu Wu-ping’in kuzeyinde Cı-lien (T’ang Ch’i’de Cilagun) Nehrinin yanındaki An-da-han Dağı boyları soyundandır. Çü-çu (T’ang Ch’i’de Köçü) zamanında kuzey batıya göç ederek Ü-li-bay-li Dağında oturdular. Bu sebeple (bu dağın adı) onların aile lakabı oldu. Kendi memleketlerine Kıpçak adını verdiler. Onların yerleri, Çin’den 30.000 li’den fazla (yaklaşık 15.000 km veya daha fazla – KE) uzaklıktadır. Yazın geceler çok kısadır. Güneşin batmasıyla çıkması bir olur. Köçü’den Somona, ondan da İnas doğdu. Nesillerce Kıpçak memleketinin reisi oldular (Ögel, 2002:275; T’ang, 1970:343; YT, 1370:3131).

Tutkak’ın atalarını konu eden bu efsanevî metinde âdeta Kıpçakların ortaya çıkış hikâyesi anlatılmıştır. Metnin dönemin anlayışıyla yazılmış olduğunu kabul etmek gerekir. Ögel, Kıpçakların ortaya çıkışının bağlanmaya çalışıldığı bölgenin Moğol boylarının bölgesi olduğunu dikkate alarak hikâyeyi gerçekçi bulmaz (Ögel, 2002:277-278). Bu konuda İslâm kaynaklarında verilen bilgiler daha gerçeğe yakın olmalıdır. 11. yüzyıl kaynağı olan Gerdizî, Kıpçakların kökenini Kimeklere bağlamıştır (Şeşen, 1998:73; Buharalı, 1995:737-739). Diğer yandan, Yüen Tarihi’nde göç sonrası yerleşilen yerle ilgili bilgiler ise Kıpçak memleketi ile bağdaştırılabilir. Yaklaşık 15.000 km’lik uzaklık, şüphesiz ki çok abartılıdır; ancak ifade göç sonrası Kıpçak ülkesinin Çin’den çok uzak olduğunu göstermektedir. Ayrıca yazın gecelerin kısa olması da memleketin kuzeyde olduğunu belirtir.

Bu giriş kısmından sonra biyografide yukarıda da değinilen 1219 olayları anlatılır. Merkit liderinin İnas’a sığınması üzerine Moğol ordularıyla Kıpçaklar karşı karşıya gelir. İnas’ın oğlu Çurusman elçi göndererek teslim olacağını bildirir. Gelen orduyu Çurusman’ın oğlu Balduça karşılar ve tâbi olur. Balduça’nın kendi isteğiyle bağlanması, etkisini gösterir ve Balduça Çingiz ordularında komutan olarak görev alır. 1252’de Kubilay’ın komuta ettiği bir seferde yüzbaşıdır. Daha sonra Song devletine karşı yapılan taarruzda cesaret ve kahramanlığıyla ün kazanır. Böylece yükselen Balduça, sarayda at işlerine bakmaya memur olarak tayin edilir. Ögel, bu memuriyetin adını Agtaçı şeklinde vermektedir:

[Bu görevde iken] her yıl imparatora at sütü sundu. Bu sütün rengi berrak, kokusu da çok güzeldi. İsmi hey-ma-ru idi. Bu sebeple ona mensup olup bu işe bakanlara Karaçı dendi (Ögel, 2002:276; T’ang, 1970:344; YT, 1370:3132).

Hey-ma-ru kelimesinin sözlük anlamı “kara atın sütü”dür. Balduça’nın yaptığı görevin yağız atlara bakmak olduğu ve Karaçı unvanının buradan geldiği düşünülebilir. Metindeki ifade de bunu çağrıştırmaktadır. Bunun yanında Ögel, hey-ma-ru sesinin kımız sesi ile benzerliğine de dikkat çekmiş, ancak bu konuda kesin bir yorum yapmamıştır. Buradan itibaren bu biyografinin başlığındaki Tutkak’ın hayatı ve faaliyetleri anlatılır. Balduça oğlu Tutkak’la ilgili bilgilere yeri geldiğinde tekrar dönülecektir.

Kıpçak Askerî Muhafızlığı

Çingiz Devleti, diğer bozkır hâkimiyetlerinin de yaptığı gibi, kendisi ile ittifak kuran boylardan veya savaşla itaat altına aldığı boylardan askerî bir güç olarak faydalanıyordu. Türk boylarından da başlıca Uygur, Kanglı, Kıpçak ve Karluklardan faydalandığını söylemek mümkündür[4]. Nitekim devlette görev alan memurlar arasında önemli mevkilere yükselen Türklerle ilgili bilgiler, Ögel (2002) ve T’ang Ch’i’de (1970) bulunmaktadır.

Yukarıda Subutay’ın biyografisinde değinildiği üzere daha çok erken zamanda Kıpçak komutanlarından yararlanma yoluna gidilmişti. Zaman içerisinde Kıpçak asker ve komutanları, önemli hâle gelecek ve belli bir sistem dâhilinde Kıpçak birlikleri kurulacaktır.

1261-64 arasında Kıpçak komutan ve askerlerin çeşitli yerlerde garnizon kurdukları ve onlara imparator tarafından çeşitli ihsanlarda bulunulduğu görülür (YT, 1370:70, 71, 88, 90, 95, 97, 99, 100).

1284’te sistemleştirme çalışmaları başlar. Bu tarihte 2000 kişilik bir birlik oluşturmak üzere Kıpçak ve Kanglılardan gönüllüler toplanır (YT, 1370:266).

Nihayet 1286’da Kıpçak Muhafızlığı kurulur ve bununla ilgili bir bürokrasi oluşturulur (YT, 1370:288).  Yukarıda Balduça adlı bir Kıpçak’ın sarayda önemli bir mevkiye kadar yükseldiğine, imparatora her yıl kımız sunduğuna değinilmişti. Balduça’nın oğlu Tutkak, Kıpçak Muhafızlığının ilk Muhafızbaşı olur. O zamana kadar emri altında olan subayları ve akrabalarını bu muhafızlığın kadrolarına getirmesine izin verilir. Onun 1296’daki ölümüyle yerine oğlu Çongur geçer (YT, 1370:3133-3136).

Kıpçak Muhafızlığındaki asker sayısı zamanla artınca 1322 yılında Sol ve Sağ Kıpçak Muhafızlığı olmak üzere ikiye ayrılır. Sağ Kıpçak Muhafızlığında yaklaşık 20.000 asker vardır. Bunların 18.000’i binerli gruplar hâlinde Çin’in 18 yerinde mevzilenmiştir. Sol Kıpçak Muhafızlığında ise yaklaşık 12.000 asker bulunur ve bunun 10.000’i yine binerli gruplar hâlinde 10 yerde mevzilenir. Bu birime bağlı bin asker ise şehir muhafızı olarak görev yapar. Her iki kolda da birer askerî çiftlik vardır ve diğer askerler buradadır (YT, 1370:2176).

1328’de Hassa Ordusu Muhafızbaşılığı kurulur ve Sol Kıpçak Muhafızlığından 9.000 asker buraya aktarılır. Ayrıca yine bir askerî çiftlik oluşturulur (YT, 1370:2177). Kıpçakların dışında Karluklar için de Tümenbaşılık seviyesinde bir birlik kurulduğu görülür (YT, 1370:2177).

Böylece Kıpçaklar için en seçme birliklerin Hassa Ordusunda olduğu üçlü bir yapı meydana gelmiştir. Hassa Ordusu Muhafızbaşılığı ile Sağ ve Sol Kıpçak Muhafızlığının her birine bağlı askerî çiftliklere de değinmek faydalı olacaktır. İki  Kıpçak askerî çiftliği aslında binbaşılık düzeyinde daha 1287’de, yani Kıpçak Muhafızlığı oluşturulduğunun ertesi yılı kurulmuştu. 1329’a gelindiğinde ise bu askerî çiftliklerin sayısının bürokrasideki gelişmeye paralel olarak üçe çıktığı görülür. Bunlar her ne kadar binbaşılık düzeyinde ise de burada bulunan askerlerin sayısı bini bulmaz. Hassa Ordusuna bağlı askerî çiftlik yaklaşık 1600 hektar genişliğindedir ve burada 800 asker bulunur. Sağ Kıpçak Muhafızlığına bağlı askerî çiftliğin genişliği ise yaklaşık 1200 hektar civarındadır ve burada 437 asker bulunur. Sol Kıpçak Muhafızlığının askerî çiftliğinde bulunan 705 askere ise yaklaşık 750 hektarlık arazi ayrılmıştır. Bu askerî çiftliklerin hepsi başkentlik yapan Pekin civarında bulunmaktadır (YT, 1370:2561).

Kıpçak Muhafızlıklarında bulunan askerlere bakıldığında daha kuruluş aşamasında Kanglıların da toplanmasından anlaşıldığına göre Muhafızlık sadece Kıpçaklardan oluşmuyordu. Burada Kıpçaklar belki de büyük çoğunluğu ve yönetici makamları elinde tutuyordu. Ancak burada diğer boylardan da asker ve memurların bulunduğu görülmektedir. Kanglılardan Yesudar bunlardan biridir (YT, 1370:298, 304). 1291’de ise Kubilay, Kıpçak Muhafızlığı Kayıt Memurlarının sayısını bir tane arttırdı ve bu yeni Kayıt Memurluğu için Çinlileri kullandı. Kaynak, bunun başka örneği olmadığını söylemektedir (YT, 1370:298, 346). Bu sözü, genel olarak devletin üst düzey makamlarında hiç Çinli kullanılmadığı şeklinde yorumlamak mümkündür.

Merkezdeki Kıpçak Muhafızlıkları ve Hassa Ordusu dışındaki ordularda da Kıpçak asker ve komutanlarını görmek mümkündür. Pekin civarındaki ve Çin Seddi üzerindeki geçitlerde aralarında Kıpçakların da bulunduğu güvenilir boylardan oluşturulan ordular devriye gezmekteydi. 1311 yılına gelindiğinde bu devriyeler Kıpçak ve As komutanların emrinde 43 yerde mevzilenmişti ve asker sayısı da 3.693 idi (YT, 1370:2162). Askerlerden 3.000’i Kıpçak ve As’lar ile Sibirya ve Türkistan’daki diğer boylardan oluşmaktaydı; kalan 693 asker ise Çinliydi. Nihayet 1312’de Hassa Orduları Taktik Savunma Komiserliği kurularak bu devriyeler için de bir bürokrasi oluşturuldu (YT, 1370:2528).  Diğer yandan, 1330 yılında Doğu Yolu Moğol Askerî Kumandanlığı, Doğu Yolu Kıpçak Tümenbaşılığına çevrilmiştir (YT, 1370:298, 759).

Kıpçak Muhafızlığındaki veya diğer birliklerdeki Kıpçak askerler, bulundukları bölgelere aileleri ile birlikte yerleşmişlerdir ve asker sayısına bağlı olarak bazıları zamanla askerlikten ayrılıp sivil hayata geçmiştir. Nitekim Tutkak, emri altına verilen Kıpçakların sayısının gereğinden fazla olduğunu belirterek bir kısmını sarayın izniyle sivil hayata geçirmiştir (YT, 1370:3168). 1328’de Kıpçak ve As’lara görevleri dolayısıyla düzenli olarak aynî maaş bağlandı (YT, 1370:723). Ayrıca zaman zaman aynî veya malî taltifler verilirdi. 1318 ve 1323 yıllarında Kıpçak Muhafızlarına bu tip taltiflerin verildiği görülmektedir (YT, 1370:585, 631). Bazen de Kıpçak ailelerinin yerleştiği bölgelerde kıtlık olur, bunun üzerine kendilerine hazineden yardım yapılırdı. Bu tip yardım kayıtlarına 1302 yılında ve 1330-32 arasında rastlanmaktadır (YT, 1370:452, 758, 793, 813). 1330-32 arası üç yıl boyunca kıtlık dolayısıyla yardım yapıldığına bakılırsa bu yıllar ciddi bir kuraklık devresine denk gelmiştir.

Görüldüğü gibi Kıpçak Muhafızlığı, Çin’deki Moğol devletinde üst düzey bir makama işaret etmektedir. Bunların içinden seçilen birlikler, başlangıçtan beri başkent ve çevresini korumakla yükümlüydü. 1328’de ise bunlardan muhtemelen en seçmeleri alınarak doğrudan imparatoru korumakla görevli Hassa Ordusu oluşturuldu. Bu Kıpçaklar, aileleri ile birlikte çeşitli bölgelere yerleşti ve bir kısmı sivil hayata geçti.

İmparatorluktaki Kıpçak Soylular

Bu bölümde ilk olarak bir imparatoriçeden bahsedilecektir. Kıpçaklardan Tutkak ve soyunun başarılı hizmetlerinin ve imparatorlara yakınlığının bir neticesi olarak Çin’deki son Moğol imparatoru Togan Temür’ün eşinin Kıpçak Da-na-şı-li olduğu görülür. Da-na-şı-li, Tutkak’ın torunu olan El-Temür’ün kızıdır. Ancak, Da-na-şı-li’nin imparatoriçe konumu uzun sürmez. 1335’te ağabeyinin isyan planladığı için öldürülmesiyle bir erkek kardeşi imparatoriçenin sarayına kaçtı. İmparatoriçe de bu erkek kardeşini kıyafetlerle sakladı. Bu sebeple saraydan çıkarılarak sürgün edildi (YT, 1370:2878).

İmparatoriçe Da-na-şı-li’nin dışında Kıpçaklara mensup birçok kişi Çin’de Moğollara üst düzey memur olarak hizmet etmiştir. Ögel (2002) ve T’ang Ch’i (1970) çeşitli kaynaklar kullanarak bunlardan 15’ini tespit edip biyografilerini kısmen veya tamamen yayımlamışlardır. Bunlar Tutkak, Çongur, El-Temür, Kutuz, Bay Şiang, Tay Buka, Ölcey Batur, Tosun, Ku-çı Batur, Bay Temür, Ketay, Ögöday, Sangcar Batur, Şikdur ve Oros’tur.

Bunların dışında Yüen Tarihi’nde iki isim hakkında şüpheli ifadeler bulunmaktadır. Bu iki kişi ile ilgili verilen bilgi de çok az olduğundan kesin bir sonuca ulaşmak kolay değildir. Bunlardan biri Guo Gou-gou adını taşmaktadır. Kaynakta mensubiyeti belirtilmemiş olup babasının Kıpçak Öncü Kuvvetleri Şefi olduğu yazılmıştır (YT, 1370:4442). Bu durum, Guo Gou-gou’un Kıpçak olma ihtimalini gündeme getirmektedir. Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi Kıpçak birliklerinde farklı mensubiyetten insanlar da bulunabiliyordu.

Diğer bir isim kadın olup Ye-şien Hu-du’dur. Kendisi hakkındaki kayıt şöyledir: “Ye-şien Hu-du, Moğol Kıpçak soyundandı. Da-ning Yolu Darugacısı Temür Buka’nın eşiydi. Eşine Yün-cong ilinin beyliği ihsan edilmişti” (YT, 1370:4506). Görüldüğü gibi ifade problemlidir. Bu ifadeye göre Ye-şien Hu-du, Kıpçak olmalıdır. Ancak mensubiyetin “Moğol Kıpçak” olarak ikili verilmesi kafaları karıştırmaktadır. Bu terim hakkında  birkaç fikir yürütülebilir. Birinci ihtimal siyasî hâkimiyetin Moğollarda olması dolayısıyla Moğol’un bir üst kimlik olarak kullanılmasıdır. İkincisi, kocası Temür Buka’nın Moğol olması ihtimali ve bu sebeple Ye-şien Hu-du için de çifte niteleme kullanılmış olmasıdır. Üçüncü ihtimal de kaynağı kaleme alanların yazım veya bilgi hatası yapmış olmalarıdır.

Kişi Adı olarak Kıpçak

Kıpçak kelimesinin tarihte şahıs adı olarak da kullanıldığı görülmektedir. Sümer, Çingiz devrinden önce de bu kelimenin şahıs adı olarak kullanıldığını tespit etmiştitr. Çingizoğulları zamanında ise hanedan mensupları arasında da bu kelimenin şahıs adı olarak kullanıldığını yazmaktadır (Sümer, 1999:425). Bundan da anlaşılmaktadır ki, Kıpçak adını taşıyan şahıslar, çeşitli boylardan olabilir. Diğer şahıs-kavim adı ortaklıklarında görüldüğü gibi şahıs ismi, kişinin kökenini belirtmek zorunda değildir.

Yüen Tarihi’nde Çin’deki Moğol devletinde görev yapan ve Kıpçak adını taşıyan kişilere rastlanmaktadır. Buna göre Kubilay Han’ın güney Çin’deki Song hanedanını ele geçirme savaşları sırasında ve sonrasında 1259-1266 arasında Güney Seferi Başkomutanı olarak Kıpçak adlı bir kumandandan bahsedilmektedir (YT, 1370:3777-78, 3792-93, 3873). 1274-1278 yılları arasında bu sefer Asayiş Komiseri unvanıyla görülen Kıpçak, muhtemelen aynı kişidir (YT, 1370:153, 207, 2539). 1293 yılında Liao-yang’daki komutanlar arasında yine  Kıpçak isimli biri görülmektedir (YT, 1370:371).

1307’de Kıpçak adlı bir kişinin Yardımcı Yöneticilik gibi bürokraside önemli bir mevkide bulunduğu görülür (YT, 1370:2812). 1319 yılından itibaren ise yine Kıpçak adlı bir kişinin aynı makama yükseldiği ama kısa bir süre sonra daha düşük bir makam olan İlim Eserleri Akademisyenliğine atandığıı kaydedilir (YT, 1370:591, 602). Yine 1322’de Kıpçak adlı bir kişi Yang-zı Nehri güneyindeki bölgelere yönelik Baş Denetçilik görevinden Siyasî İşler Muavinliğine yükseltilir. Bu kişinin Siyasî İşler Muavinliği makamında 1324’e kadar kaldığı kayıtlardan anlaşılmaktadır (YT, 1370:620, 2825-2826). 1307’den itibaren çeşitli makamlarda bulunan Kıpçak ismini taşıyan bir memurla ilgili bu kayıtların tek bir kişiyi göstermesi muhtemeldir. Her ne kadar kaynakta verilen bölük pörçük bilgilerde bulunduğu makamlar, bazen çelişki yaratsa da geleneksel Çin idare sisteminde bir kişi birden çok makama ve uzun unvanlara sahip olabiliyordu. Moğolların da Çin’deki idarî sistemlerinde bazı geleneksel Çin metotlarını adapte ettikleri malumdur.

Kıpçak adlı bu kişinin yönetime karşı bir itaatsizlik göstermiş olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü kaynakta 1328’de komutanlar arası bir çarpışmadan kısaca bahsedilmektedir. Bu çarpışmanın ne sebeple çıktığı hakkında kaynağımız bir bilgi vermiyor. Ancak bu kısa kayıtta çarpışma sırasında Kıpçak’ın öldürüldüğü yazılıyor. Nitekim bir yıl sonraki bir kayıtta da evinin müsadere edildiğinden ve bu yüzden oğlunun zor duruma düştüğünden bahsediliyor (YT, 1370:706, 728).

Bütün bu kayıtlardan, biri Kubilay Han’ın Çin’deki hâkimiyetini sağlamlaştırması ve Song’a karşı savaşları sırasında yararlıklar göstermiş olan, diğeri de 14. yüzyılın ilk çeyreğinde önemli görevlerde yer almış, ancak sonra itaatsizliğinden ötürü öldürülmüş olan Kıpçak isimli iki ayrı kişinin mevcudiyetinin mümkün olduğuna hükmedilebilir.

Kıpçaktay

İçinde Kıpçak tabiri geçmesi sebebiyle burada Kıpçaktay isminden de bahsetmek uygun olacaktır. Kıpçaktay adını taşıyan bir kişi, 1320-1349 yılları arasında devlette çeşitli görevlerde bulunmuştur (YT, 1370:604, 626, 737, 749, 885). Kıpçaktay da bir önceki örnekte olduğu gibi eş zamanlı olarak birden çok makamı elinde tutmuştur (YT, 1370:742, 745). Bulunduğu makamlardan en önemlisi 1328-1333 yılları arasındaki Siyasî İşler Muavinliğidir (YT, 1370:2829-2841). 1349 yılında bu makama bir kere daha getirilmiştir (YT, 1370:2850).

  1. yüzyılın ilk yarısında devlette görev alan Kıpçaktay’ın kim olduğu Barçuk Art Tigin ve soyunun biyografisinden anlaşılmaktadır (YT, 1370:3000-3002). Bilindiği üzere Çingiz hâkimiyetini kendi isteğiyle erken bir zamanda kabul eden Uygur Idukkutu Barçuk Art Tigin ve onun soyundan gelenler, Çingiz devletinde önemli bir rol oynamışlardı. Barçuk Art Tigin neslinden gelenlerin Çin’deki Moğol hâkimiyetinde de görev aldıkları görülüyor. Barçuk Art Tigin ve nesli biyografisinin büyük bir kısmını Ögel neşretmiştir (Ögel, 2002:10-25). Biyografiye göre Kıpçaktay, Barçuk Art Tigin neslinden gelmektedir. Nitekim Ögel de biyografiye dayanarak düzenlediği şecerede Kıpçaktay’ı Barçuk Art Tigin’in beşinci göbekten torunu olarak göstermektedir (Ögel, 2002:28). Kendisi hakkında müstakil bir biyografi yazılmamış olan Kıpçaktay’ın kimliği hakkında bu şekilde bilgi sahibi olunabilmektedir.

***

Sonuç olarak, tarih sahnesinde adları görüldüğü andan itibaren Kıpçaklar, sadece Türk tarihinde değil, bütün Asya tarihinde önemli bir rol oynamıştır. Kıpçakların esas sahaları olan Asya bozkırlarındaki ehemmiyeti malumdur. Çeşitli sahalardaki araştırmalar sonucu Kıpçakların Batı Asya ve Güney Asya’da da önemli siyasî ve askerî olaylara sebep oldukları birçok araştırmacı tarafından ortaya konmuştur. Bu çalışma ise Çingizoğullarının Çin hâkimiyeti döneminde Kıpçakların Doğu Asya’da da faaliyet göstermiş olduklarını Yüen Tarihi’ne dayanarak ortaya koymaktadır. Belki de bu faaliyetlerden en önemlisi, Kıpçak Muhafızlığı adı altında İmparatorun yakın koruma kuvveti olarak gösterdikleri etkinliktir. Ayrıca Kıpçak boyuna mensup bir çok yetenekli insanın da yönetimde yükseldiği ve devlet işlerinde söz sahibi olduğu görülmektedir.

 

KAYNAKÇA

Bretschneider, E., (1888), Mediaeval Researches from Eastern Asiatic Sources, 2 Cilt, Londra: Trübner & Co.

Buharalı, Eşref, (1995), “İrtiş Nehri”, Türk Kültürü, XXXIII, 392: 737-747.

Cleaves, Francis-Woodman, (1956), “The Biography of Bayan of the Barin in The Yuan Shih”, HJAS, XIX, 3-4 (Aralık): 185-303.

Ercilasun, Ahmet B., (2010), Türk Dili Tarihi, Ankara: Akçağ.

Gaubil, Antony, (1739), Histoire de Gentchiscan et Toute la Dynastie des Mongols, tiree de l’histoire chinoise, Paris.

Hsiao Ch’i-Ch’ing, (1978), The Military Establishment of the Yuan Dynasty, Cambridge, Mass.: Harvard University.

Hucker, Charles O., (1995), A Dictionary of Official Titles in Imperial China, Taipei: SMC Publishing.

Kurat, Akdes Nimet, (1972), IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Orsoy, Sema, (2002), “Çin’in Resmi Hanedanlık Kayıtlarında Türk Kavimlerine ait Monografiler”, Türkler, 1. Cilt, 555-572.

Ögel, Bahaeddin, (2002), Sino-Turcica: Çingiz Han’ın Türk Müşavirleri, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık.

Ratchnevsky, Paul, (1937-85), Un Code des Yuan 1-4, Paris.

Remusat, A., (1829), Nouveaux Melagnes Asiatiques, Paris.

Schurmann, Herbert Franz,  (1956), Economic Structure of the Yuan Dynasty: Translation of Chapters 93 and 94 of the Yuan Shih, Cambridge, Mass.: Harvard University Press.

Sümer, Faruk, (1999), Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları I – II, İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.

Şeşen, Ramazan, (1998), İslâm Coğrafyacılarına göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları.

T’ang Ch’i, (1970), Moğol Sülâlesi Devrinde Türk ve İslâm Dünyası ile Teması Bulunan Şahsiyetler, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Umumî Türk Tarihi Kürsüsü Doktora Tezi.

Togan, İsenbike, (2008), 7. ve 8. Yüzyıllarda Çin ve Türk Resmi Tarih Anlayışına Farklı Yaklaşımlar, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi.

Togan, Zeki Velidi, (1981), Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi, İstanbul: Enderun.

Yüen Tarihi, (1370), Pekin: Zhong-hua Shu-ju baskısı.

 

EK – ÇİNCE KELİMELER TABLOSU

 

TЬRKЗE OKUNUЄ WADE-GILES PINYIN
Yьen Юэ (Yьen Tarihi) Yьan Shih Yuan Shi
Song Lien Sung Lien Song Lian
Wang Yi Wang I Wang Yi
Зin-зa (Kэpзak) Ch’in-ch’a Qin-cha
Han-guo Han-kuo Han-guo
Ba-зэ-man (Baзman) Pa-ch’e-man Ba-che-man
Guan-ding-ci-sэ (Hazar Denizi) Kuan-ting-chi-ssu Guan-ding-ji-si
Tay-hэ Tepesi (Kafkaslar) T’ai-ho Tai-he
Wu-ping Wu-p’ing Wu-ping
Cэ-lien (Cilagun) Nehri Chih-lien Zhi-lian
An-da-han Daрэ An-ta-han An-da-han
Зь-зu (Kцзь) Ch’ь-ch’u Qu-chu
Ь-li-bay-li Daрэ Yь-li-pai-li Yu-li-bai-li
Tu-tu-ha (Tutkak) T’u-t’u-ha Tu-tu-ha
Hey-ma-ru Hei-ma-ju Hei-ma-ru
Da-na-юэ-li Ta-na-shih-li Da-na-shi-li
Bay Єiang Pai Hsiang Bai Xiang
Ku-зэ Batur K’u-ch’e Ku-che
Guo Gou-gou Kuo Kou-kou Guo Gou-gou
Ye-єien Hu-du Yeh-hsien Hu-tu Ye-xian Hu-du
Da-ning Ta-ning Da-ning
Yьn-cong Yьn-chung Yun-zhong
Song hanedanэ Sung Song
Yang-zэ Nehri Yang-tse Yang-ze

 

 

[1] Çince’nin yazımında bugüne kadar tam anlamıyla bir birlik sağlanamamıştır. İngilizce yazan dünyada en yaygın iki transkripsiyon sistemi, Wade-Giles sistemi ile Pinyin sistemidir. Ülkemizde de ağırlıklı olarak, birbirine benzemeyen ve Türkçeye de uymayan bu iki sistem kullanılır. Bunun yanında Fransa’da, Almanya’da ve Rusya’da Çince sesleri ifade etmek için her ülkenin kendi diline uygun sistemler kullanıldığı görülür. Buradan hareketle bu makalede Çince kelimelerin yazımında w eklentili Türk alfabesini kullandım. Böylece kelimeler nasıl yazılıyorsa o şekilde telâffuz edilecek, okuyucu aynı işaretleri farklı seslerde okumak zorunda kalmayacaktır. Söz konusu kelimelerin diğer transkripsiyon sistemleri ile yazılışlarını ve Çince şekillerini ise makalenin sonundaki ekte listeledim. Bakınız: Ek – Çince Kelimeler Tablosu.

[2] Çin’in devlet tarafından yazılmış kayıt ve kaynakları bunlardan ibaret değildir. İlk zamanlardan başlayarak sarayda tutulmuş birçok kayıt vardır. Meselâ, Tang devri (618-905) gibi erken bir zamandan beri sarayda belgelerin toplandığı Gerçek Kayıtlar adı verilen bir arşiv türü oluşmuştur (İ. Togan, 2008:25). Geç devirlere gelindikçe bu kayıtlar çoğalır ve çeşitlenir. Ülkemizde, Çin kaynakları denince ilk akla gelen bu Resmî Hanedan Kayıtları ise her sülale zamanındaki bu farklı kayıt ve belgelerden önemlileri toplanarak oluşturulmuş ve özetlenmiş kaynaklardır. Yazıda da belirttiğim gibi külliyatta genel olarak 24 hanedan tarihi olduğu kabul edilse de farklı tasniflerde başka kaynakların da bu külliyat içinde düşünülerek bu sayının 25 veya 27 olarak kabul edildiğine rastlamak mümkündür.

[3] Çince olarak Tu-tu-ha şeklinde kaydedilen bu ismi Ögel, Tuq Toqa; T’ang Ch’i ise Tutqaq olarak restore etmiştir. Ögel, bu kişinin biyografisinin başından itibaren önemli bir kısmını neşretmiş, T’ang Ch’i ise baş kısımdaki Ögel’in neşrini de alarak biyografiyi kalan kısmıyla birlikte tamamen neşretmiştir (Ögel, 2002: 275-281; T’ang, 1970:343-354). T’ang Ch’i, eserini daha sonra yazmış ve Ögel’in eserinden de faydalanmış olmasına rağmen ismin restorasyonunu farklı yapmıştır. Bu sebeple, T’ang Ch’i’nin restorasyonunun her ne kadar açıklanmasa da belli bir temele dayandığı düşünülebilir.

[4] Çin’de Kıpçaklardan kurulan askerî birliklerin diğer Türk soylu askerlere göre daha ön plana çıktığı anlaşılmaktadır. Yüen Tarihi’nde Kıpçak Muhafızlığına sık sık vurgu yapılması bunu gösterir. Çin’deki memuriyetleri tarihî bir süreç içerisinde inceleyen Hucker da (1995:61, 66) ordudaki güçler arasında özellikle Kıpçakları vurgulamaktadır.